TOKAT/ARTOVA/KUNDUZAĞILI KÖYÜ WEB SİTESİNE HOŞ GELDİNİZ
  İbretlik Hikayeler
 

 

GELİN- KAYNANA
 
Uzun yillar önce Çinde Lili adli bir kiz evlenir ve ayni evde kocasi ve kaynanasi ile birlikte yasamaya baslar.
Birkaç ay sonra bitmez tükenmez gelin-kaynana kavgalarindan ev, hem onun hemde annesi ile karisi arasinda kalan esi için çekilmez hale gelmistir. Birseyler yapmak gerektigine inanan gelin, dogru babasinin eski bir arkadasi olan baharatçiya gider ve derdini anlatir.
 
Yasli adam ona bitkilerden bir ekstre hazirlar ve bunu 3 ay boyunca her gün azar azar kaynanasi için yaptigi yemeklerin içine koymasini söyler. Zehir az az verilecek, böylece onu gelininin öldürdügü belli olmayacaktir. Yasli adam genç kiza kimsenin ve esinin süphelenmemesi için kaynanasina çok iyi davranmasini, ona en güzel yemekleri yapmasini da söyler.
 
Sevinçle eve dönen gelin bunlari aynen uygular. Her gün kaynanasina en güzel yemekleri yapar. Ona çok iyi davranarak tabagina azar azar zehri damlatir. Bir süre sonra kayinvalidesi de, çok degisir ve ona kendi kizi gibi davranmaya baslar. Evde artik baris rüzgarlari eser.
 
Bu ara gelin, yasli kadinin artik ölmesini istemez olur ve verdigi zehirlerden pisman bir vaziyette baharatçi dükkaninin yolunu tutar. Yasli adama, kaynanasina verdigi zehirleri temizleyecek bir çare için yalvarir.
Yasli adam yasli gözlerle söyle konusur:
 
" Sevgili Lili, sana verdiklerim sadece vitaminlerdi. Gerçek zehir, senin beyninde idi. Sen ona iyi davrandikça onunda nefreti sevgiye dönüstü. Böylece siz gerçek bir ana-kiz oldunuz.
Gül veren elde, gül kokusu kalir." degil mi? 

           EŞEK HİKAYESİ

Günlerden bir gün, köylerden birinde, bir adamın eşeği kör kuyulardan birinin içine düşmüş. Niye düşer, nasıl düşer diye sormayın. Eşek bu, düşmüş işte.
Hayvancık saatlerce acı içinde kıvranmış, anırmış, sesini duyurmaya çalışmış. Derken eşeğin sahibi gelmiş kuyunun başına.
Bakmış zavallı eşek kuyunun dibinde melül mahzun bakınıyor. Üstelik de yaralı. Bir hal çaresi düşünürken bir koşu gidip köylüleri yardıma çağırmak gelmiş aklına.
Ne yapsak, ne etsek de şu eşeği kuyudan çıkarsak derken, bakmışlar ki hayvan zaten yaralı, belki de kırık çıkığı da var, çok acı çektiği de belli, artık kurtarılsa da işe yaramaz düşüncesiyle çıkarmaktan vazgeçmişler ve üzerini toprakla doldurmaya karar vermişler. Herkes eline geçirebildiği ne varsa başlamışlar kuyuyu toprakla doldurmaya.
Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları her seferinde silkinerek üzerinden atmış. Onlar yukarıdan atmış, eşek silkelenerek her defasında toprağı altına almış.
Derken, ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her defasında biraz daha yükselmiş ve giderek yukarıya çıkmaya başlamış eşek. Köylüler de şaşırmışlar hayvanın giderek yükselmesine. Onlar atmış eşek yükselmiş derken neticede hayvan yukarıya çıkmayı başarmış.
             “Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır. Üstümüzü toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur. Bunlarla baş etmenin tek yolu sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmaktır. Aydınlığa bir adım daha yaklaşmaktır. Kör kuyuda olsak bile!”
       
       ÇOK MANİDAR BİR KISSA
 
         80'ine merdiven dayamış yaşlı baba ile onu ziyarete gelen -45 yaşında ve saygın bir işi olan- oğlu salonda oturuyorlardı. Hal-hatırdan, çoluk-çocuktan, havadan-sudan sohbet ettikten sonra oğlu susmuş, ayrılmanın sinyalini vermişti.
        O anda üzerinde oturdukları sedirin yanındaki pencerenin pervazına bir karga kondu. Yaşlı baba kargaya gülümseyerek biraz baktıktan sonra oğluna sordu: 
 -   Bu ne oğlum?
Oğlu şaşkın, cevapladı:
 -   O bir karga baba. Yaşlı baba kargaya biraz daha baktıktan sonra yine sordu:
 -   Bu ne oğlum? Oğlu daha da şaşkın, yine cevapladı:
 -   Baba, o bir karga
Karga hâlâ pervazda, komik hareketlerle başını sağa sola çeviriyor, başını yan yatırıyor, havaya bakıyor, sonra başını yine onlara çeviriyordu. Yaşlı baba üçüncü defa sordu:
 -   Bu ne?
Oğlunun şaşkınlığı sabırsızlığa dönmüştü:
 
- O bir karga baba, üç oldu soruyorsun. Beni işitmiyor musun ?!
Yaşlı baba dördüncü defa da sorunca oğlunun sabrı taştı ve sesini yükseltti:
 -   Baba bunu neden yapıyorsun? Tam dört defadır onun ne olduğunu soruyorsun, sana cevap veriyorum ve sen hâlâ sormaya devam ediyorsun. Sabrımı mı deniyorsun ?!
Babası -yüzünde hâlâ bir gülümseme- yerinden kalktı, içeri odaya gitti ve elinde bir defterle döndü.
 Bu bir hâtıra defteriydi.
 Oturdu, sayfalarını karıştırdı ve aradığını buldu. Sevgiyle gülümseye devam ederek sayfası açık bir vaziyette defteri oğluna uzattı ve o sayfayı okumasını söyledi:
“Bugün 3 yaşındaki minik yavrumla salondaki sedirde otururken yanı başımızdaki pencerenin pervazına bir karga kondu.
Oğlum tam 23 defa onun ne olduğunu sordu. 23 soruşunda da ona sevgiyle sarılarak, onun bir karga olduğunu söyledim.
Rahatsız olmak mı? Hayır! Onun sorusunu masumca tekrar edişi içimi sevgiyle doldurdu...'

'Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara 'öf' bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.'  - (İsra Suresi, 23. ayet)

 
 
 
Creative Commons License
  Bugün 3 ziyaretçi (9 klik) kişi burdaydı!



 
 
kunduzagilikoyu.tr.gg
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol